Kavanoz baharatlıklar indirimli fiyatlarla Trendyolda


Batılılaşma problemi iki yüzyıla yakın bir zamandan beri Türk tarihinin ana meselesidir. Hususiyle Atatürk devriminden sonra bu mesele Türkler için hayatî bir önem kazanmıştır. Yeni Türkiye’yi anlamak ve günümüzün sosyal, ekonomik ve kültürel problemlerine en uygun çözüm yolları bulmak Türk batılılaşma hareketleri tarihinin objektif ilim metoduyla incelenmesi sayesinde mümkün olur. Son yirmi beş yıl içinde Osmanlı müesseselerinin batılılaşması konusunda gerek yurdumuzda, gerek Batı ülkelerinde oldukça başarılı araştırmalar yayınlanmıştır. Fakat, Batı düşüncesinin Osmanlı - Türk düşüncesi üzerine yaptığı tesir henüz ciddi bir tarzda işlenmemişti. Böyle bir işe teşebbüs sağlam bir tarih bilgisi yanında sosyal ve siyasi ilimler bilgisine ihtiyaç gösterdiğinden, her halde, araştırıcıları ürkütüyordu. Şerif Mardin’in The Genesis of Young Ottoman Thought başlıklı eseri bu itibarla cesur bir adım sayılır. Gerçekten, Yeni Osmanlı hareketi Batı düşüncesinin Türkiye’ye ilk sistematik girişi anlamını taşır. Aslında bir Amerikan üniversitesine siyasi ilimler sahasında doktora tezi olarak sunulmuş bir araştırmanın genişletilmiş şekli olan eser alt başlığında belirtildiği gibi, Türk siyasi fikirlerinin modernleşmesi hakkında bir incelemedir.


Kırabnın Paris fevkalâde ve murahhas Büyükelçisi

Eser Önsöz ve Açıklamadan sonra on dört bölüme ayrılmış, sonuna Bibliyografya ve İndeks eklenmiştir. Birinci bölüm (s. 3-9) Giriş mahiyetindedir ve bunda Yeni Osmanlı hareketinin Tanzimat devrinin son safhasını (1865-1877) teşkil ettiğine işaret olunmuş, müteakiben Yeni Osmanlıların Batıdan getirdiği fikirlerin inceleneceği açıklanmıştır. Müellif, araştırma metodu olarak, Lord Lindsay’in “operatif idealler" mefhumunu kullanacağını ayrıca bildirir. Opératif idealler bir siyasi teşekkülü ayakta tutan gaye - fikirlerdir. İkinci bölümde (s. 10-80) Yeni Osmanlı tarihi özetlenmiştir. 1865 yazında İstanbul’da Mehmed Bey'in başkanlığında kurulan gizli İttifak-ı Hamiyyet cemiyeti, iki yıl sonra Paris’de Mustafa Fazıl Paşa’nın himayesinde teşekkül eden Yeni Osmanlılar cemiyeti ve Namık Kemal’in 1870 yılı sonlarında yurda dönüşünü takib eden faaliyetler bu bölümde sırayla anlatılmıştır. Müellif olayları Yeni Osmanlıların yayınladıkları gazeteler etrafında tertiplemiş ve böylece pek karışık olan faaliyetlerin anlaşılmasını kolaylaştırmıştır. Üçüncü bölüm (s. 81-106) İslâm siyaset nazariyelerine tahsis olunmuştur. Yeni Osmanlı düşüncesinin İslâmî temeller üzerinde bina edildiği göz önüne alınırsa, bu bölümün önemi ortaya çıkar, önce İslâm siyaset teolojisi (Nomocracy), arkadan İslâm siyaset felsefesi incelenmiştir. İslâm teolojisinde tabiat kanunu İlâhi kanuna eş sayılmış ve Batı tabiat kanununun aksine, İlâhî kudretin her an müdahalesine uğrayabileceği kabul olunmuştur. Bununla beraber, İslâm hukukçuları İslâm teolojisi sınırları içinde bir tabii hukuk nazariyesi geliştirmişlerdir. İslâm felsefesinin Farabi’den itibaren gelişmesi izlenirken, hususiyle adalet prensibi üzerinde duran Celâleddin-i Dewani’nin XVII. yüzyıl Osmanlı ahlâkçısı Kınalızade’ye yaptığı tesir belirtilmiştir. İslâm İlâhî kanunu Şeriat’ın yanında lâik örfî kanunun meydana gelişine de bölümde yer verilmiştir. Dördüncü bölüm (s. 107-132) XIX. yüzyılda Türk siyasi güzideler sınıfı hakkında bir sosyal bünye araştırmasıdır. Yeni Osmanlıların, batılılaşma taraftarlığı sayesinde Tanzimat devrinde nüfuzunu kuvvetlendiren bir bürokrasiye karşı, bundan zarar gören zümreler mensuplarından teşekkül ettiği adı geçen bölümde delilleriyle ortaya konmuştur. Beşinci bölümde (s. 133-168) Yeni Osmanlıların Osmanlı tarihine bakışı ele alınmıştır. Müellif, bu bakışın mahiyetini göstermek maksadiyle, Ahmed III. saltanatından 1868 yılına kadar Türk batılılaşma hareketinin seyrini çizmiştir. Bu müddet içinde batılılaşma taraftarı bir yüksek memur tabakasının nasıl geliştiği de bahis konusu bölümde adım adım takib edilmektedir. Gülhane hatt-ı hümayunu aslında Babıâli’de mihraklaşan yeni bürokrasinin hak ve imtiyazlarını emniyet altına almak için ilân olunmuştur. Yeni Osmanlılar Gülhane hattını, her şeyden önce, Babıâli’nin istibdadına yol açtığından dolayı tenkid etmişlerdir. Altıncı bölümde (s. 169 - 195) Batı fikirlerinin Osmanlı İmparatorluğuna hükümet seviyesinde girişi incelenmiştir. 1840 yılına doğru kuvvet kazanan bu cereyan Mehmed Sadık Rifat Paşa’nın İslâhat lâyihalarında ifadesini bulur. İleri sürülen fikirler muhafazakâr vasıfta olup Avusturya başvekili Metternich’in görüşleriyle bağlantılıdır. Bu lâyihalarda “insan hakları” savunulmakla beraber, ziraat ve ticaretin geliştirilmesi neticesinde halkın refaha kavuşturulması gereği üzerinde durulmuştur. Yeni fikirlerin başka nüfuz yolları da vardır. Mısır’da yetişen Osmanlı aydınları ve Türkiye’de yerleşmiş Avrupalı yazarlar bu hususta rol oynamışlardır. Yedinci bölüm (s. 196-251) Tanzimat devrinde mevcud fikir ve müesseselerin Yeni Osmanlılar üzerinde icra ettikleri tesirlerin tesbitine hasrolunmuştur. Bu tesirler yaşamakta devam eden gelenekler, yeni fikir ve müesseseler ve orta cereyanlar olarak üçe ayrılır. İlkine Encümen-i Şuara şairleri, ikincisine Batıdan tercüme faaliyeti, sonuncusuna ise Aydın ulema örnek gösterilmiştir. Bu bölümde ikinci tesir üzerinde daha çok durulmuş ve Münif Paşa’nın Muhaverat-ı hikemiyye'si ( 1859/60) ile Yusuf Kâmil Paşa’nın Tercüme-i Telemak'ının (1862) önemi belirtilmiştir.

Sekizinci bolümde (s. 252-275) Şinasi’nin Türkiye’de halk efkârının doğuşunu sağlamakla Yeni Osmanlı hareketinin gelişmesine uygun ortamı hazırlayışı anlatılmıştır. Türk halk efkârı, 1860 dan itibaren aslî hüviyetiyle ortaya çıkan özel gazetecilik sayesinde teşekkül etmeğe başlamış ve bunda Şinasi başlıca âmil olmuştur. Müellif, Şinasi’yi gerçek Aydınlanma devri insanı olarak kabul eder. O imanı aklın mecburiyeti sayan bir rasyonalisttir. Dokuzuncu bölümde (s. 276-282) Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa’nın liberalizm müdafiliğinin mahiyeti açıklanmıştır. Paşa 1867 martında Sultan Abdülaziz'e hitaben yayınladığı Mektup’da Padişahı Osmanlı ülkesinde meşrutiyeti ilâna davet ediyordu. Burada din yerine hürriyet fikrine dayanan bir ahlâk telâkkisinin savunulması, Batı tesirinin düşünce alanında artışına işaret sayılır. Onuncu bölüm (s. 283-336) Yeni Osmanlıların en büyük şahsiyeti Namık Kemal’e ayrılmıştır. Namık Kemal İslâm ve Batı siyaset nazariyelerinin terkibini denemiş, bunun için hükümetin menşei, temsil müesseseleri, kanun ve terakki merhumlarını incelemiştir. Müellif, Namık Kemal’in Batı düşünürlerinden hangilerinin nüfuzu altında kaldığını araştırmağa önem vermiştir. Neticede Rousseau’nun tabii hukuk ve halk hükümranlığı, Montesquieu’nun kuvvetler ayrılığı ve Volney’in Osmanlı imparatorluğunun gerileme sebepleri hakkındaki fikirlerinin Türk düşünürü üzerinde tesirleri müşahede olunmaktadır. On birinci bölümde (s. 337-359) Ziya Paşa’nın düşüncesi ortaya konmuştur. Bu Yeni Osmanlı düşünür siyaset felsefesinde buhranlı bir tutum arzeder. İslâm siyaset nazariyesinin kuvvetli tesiri altında bulunan Ziya Paşa, Rousseau’nun tabiat devleti ve Montesquieu’nün cemiyetin ruhu nazariyelerini de benimsemiştir. Ancak, Padişahın hükümranlık haklarını korumak endişesi onu fikirlerinde çelişmeye götürmüştür. On ikinci bölüm (sı. 360-384) Yeni Osmanlıların üçüncü büyük düşünürü Ali Suavi konusundadır. Hayatı ve fikirleri tezatlar içinde bulunan Ali Suavi’nin patolojik şahsiyeti bu bölümde belirtilmiştir. Onun kabul ettiği siyaset nazariyesi de İslâmî esaslara dayanır. Ali Suavi’nin düşüncesinin ağırlık merkezi imametin birliği prensibidir. Buna göre. Batı demokrasisinin ana kaidesi olan kuvvetlerin ayrılığı prensibi reddolunmaktadır. Ali Suavi’nin bir diğer hususiyeti istibdada karşı halka isyan hakkı tanımasıdır. Nitekim, kendisi de böyle bir hareketin başında olarak, 1878 mayısında hayatını kaybetmiştir. On üçüncü bölümde (s. 385-395) Tunuslu Hayreddin Paşa’nın Batı siyaset düşüncesini İslâm nazariyeleriyle uyuşturma denemesi incelenmiştir. Hayreddin Paşa, fransızca tercümesi 1868 yılında Réformes nécessaires aux Etats musulmans adı altında Paris’de yayınlanan arapça eserinde, devlet adamlarının nüfuzunu kuvvelendirmek suretiyle hükümdarın selâhiyetlerini sınırlandırmak tezini öne sürer. Namık Kemal’in de üzerinde durduğu İslâmî biat müessesesinin tefsiri sayesinde bu neticeye varan düşünür, böylece Tanzimatçı Mustafa Reşid Paşa’nın otuz yıl önce tatbika koyduğu siyaseti teyid etmiş olmaktadır. On dördüncü bölüm (s. 396-408) Yeni Osmanlı düşüncesinin toplu bir değerlendirilmesidir. Müellif, bu sonuç bölümünde, İslâm ve Batı siyaset nazariyelerini terkip denemesine girişen Yeni Osmanlıların başarısızlık sebeplerini açıklamağa çalışmıştır. Batıda mevcud halk hükümranlığı prensibini Osmanlı İmparatorluğunda yürürlüğe koymak maksadiyle Yeni Osmanlıların başvurdukları biat müessesesinin, mahiyeti itibariyle, buna elverişli bulunmaması başarısızlığın ilk sebebidir. Zira, biat hükümdarın, hareketleri hakkında İslâm cemaatine hesap vereceğine dair, iktidara geçerken yaptığı sembolik bir taahhütten ibarettir. Diğer bir sebep de, Batı düşünürlerinin geliştirdiği Romalılardan mevrus devletin hükmî şahsiyeti telâkkisinin İslâm düşüncesinde mevcud olmayışıdır. Son bir sebep ise, Batının tabiat sisteminde terakki mefhumu mündemiç olduğu halde, Yeni Osmanlıların daima göz önünde bulundurdukları ideal İslâm devleti ütopyasında dinamizmin eksikliğidir. Diğer taraftan, müellif kendilerinden sonra gelen nesiller üzerinde Yeni Osmanlıların müsbet tesirleri olduğunu belirtmiştir. Meşrutiyet telâkkisi, dış âlemi tanıma isteği ve faaliyetçilik (activism) bu tesirlerin başlıcalarıdır.

İDDAA***İDDAA***İDDAA***BAHİS***YORUM***KUPONLAR

Dâmad Mahmûd Celâleddin Paşa, 1270/1853 yılında İstanbul'da doğdu. "Halîl Paşa-zâde Mahmûd Celâleddin" ibaresi ebced hesabıyla doğum tarihini verir. Asıl adı Mahmûd Celâleddîn'dir. Şiirlerinde Âsaf mahlasını kullandı. Babası eski sadrazamlardan Hüsrev Paşa'nın kölesi ve II. Mahmûd'un kızlarından Sâliha Sultan ile evli olan Gürcü Halîl Rif'at Paşa'dır. Mahmûd Celâleddîn, Halîl Rif'at Paşa'nın diğer eşinden doğmuştur. Pederi 1855'te vefat ettiğinden iki yaşında yetim kaldı ve babasının kahyası ve Konya valisi meşhur Ali Kemâlî Paşa'nın nezaretinde büyüdü. İlk tahsiline yeni açlımış bir mektepte başlayan Mahmûd Bey bilahare mektepten alınmış ve hususi surette evde okutturulmuştur. Tahsil devresinin tamamlanmasından sonra Bâbıâlî'ye intisap etmiş, bir aralık henüz öğrendiği Fransızcasını kuvvetlendirmesi için Paris Sefâreti'ne memur olarak gönderilmiş ve bir müddet sonra da İstanbul'a dönmüştür. Celâleddîn Mahmûd Bey genç yaşta Sadaret Mektûbî Kalemi'ne, sonra da Âmedî Odası'na memur edildi. 1876 yılında Sultan Abdülmecîd'in kızlarından Senîha Sultan ile evlendirildi ve rütbe-i ûlâ sınıf-ı evveli verilerek Şûrâ-yı Devlet üyeliğine tayin olundu. Henüz 24 yaşındayken 1877'de vezir ve 1878'de Sadık Paşa Kabinesinde Adliye Nazırı oldu. Paşanın bu genç yaşta nazır oluşu kimileri tarafından padişah akrabalığına bağlanmıştır. Nezareti kısa sürede düzene sokarak Sultan Abdulhamîd'in güvenini kazandı. Dolayısıyla kayınbiraderi de olan Sultan Abdulhamîd memleket işleri hakkında kendisiyle hasbihal etmeye başladı. Fakat bu durum kısa sürdü. 1878'de Cleanti Scalieri - Azîz Bey Komitesi'nin Şehzade Murâd Efendi'yi tahta geçirme teşebbüsü neticesiz kaldı. Bu teşebbüste eşi Senîha Hanım'ın dahli olduğu haberi üzerine Padişah suçlu olup olmadığını pek araştırmadan şüphe üzerine Mahmûd Celâleddîn Paşa'nın azlini sağladı. Bir rivayete göre de yaşının gençliği ve bu memuriyet için lazım gelen evsafı havi olmamasından bahis ile sadrazam Saffet Paşa tarafından yazılan arz üzerine birkaç ay süren nazırlık görevinden alındı ve Şura-yı Devlet azalığına iade olundu. Adliye Nazırlığından azli Dâmad Mahmûd Paşa'ya çok ağır gelmişti. Hatta daha sonra Sultan Abdulhamîd kendisine Evkaf Nezareti'ni vermek yoluyla eski dostluğun ihyasına teşebbüs etmiş ise de Paşa bu teklifi reddetmiştir. Haksız yere azlini izzet-i nefis meselesi yapan Paşa bir daha Sultan Abdulhamîd'le mesai birliğine yanaşmamıştır. Mahmûd Paşa sarayla münasebetlerini kestikten sonra yalısında inzivaya çekilmiş, bir yandan dostları ve ziyaretçileriyle edebî sohbetlere girişerek vakit geçirmiş öbür yandan da oğulları Mehmed Sabahaddîn ile Ahmed Lütfullah'ın tahsilleriyle bizzat meşgul olmuştur. Bir ara padişaha layihalar sunmaya başladı, bu layihalara Sultan Abdulhamîd'in ehemmiyet vermemesi üzerine Paşa, memleketteki haksızlıklara, hele kendisinin daima casuslarla sarılı olmasına dayanamayarak Avrupa'ya kaçmaya karar verdi. Bir rivayete göre de bu kaçış kararı Sultan Abdulhamîd'den istenen Bağdat şimendiferleri imtiyazının kendisine verilmemesiyle ilgilidir. Paşa ve ailesince bir sabit fikir hâline gelen Avrupa seyahati nihayet dostlarından İsviçreli Mösyö Charlier'in yardımıyla gerçekleşmiş, 1899 yılında Georgie adlı bir vapura gizlice binerek Marsilya'ya gitmişlerdir. Kaçış haberi sarayda endişe ile karşılanmış, rivayete göre Abdulhamîd bu haberi alınca düşüp bayılmış ve uzun müddet kendisine gelememiştir. Marsilya'da gemiden inip Paris'e giden Paşa, oğullarıyla beraber Paris'te bir müddet kaldıktan sonra oradan Cenevre'ye geçtiler. İsviçre'de İshak Sükûti, Tunalı Hilmi, Nûrî Ahmed, Reşîd, Halîl Muvaffak, Âkil Muhtar ve Refîk Beylerle birlikte Osmanlı Gazetesi'ni çıkarmaya başlarlar. Burada Paşa, Abdulhamîd aleyhinde keskin üslubu ile kaleme aldığı en sert eleştirileri yayımlamaya başlar. Bir süre sonra da gazetenin bütün sorumluluğunu Paşa üzerine alır. Bir süre sonra Mahmûd Celâleddîn Paşa İngiltere'ye geçer ve gazeteyi de Folkeston'a taşır. İstanbul'a dönmeye ikna teşebbüsleri, Jöntürkler arasındaki liderlik mücadeleleri ve entrikalar, paşanın dönmek için ileri sürdüğü gerçekleşmesi mümkün olmayan şartlar onu İngiltere'den ayrılmaya zorladı. Hidiv Abbas Hilmî Paşa'nın davetiyle Kahire'ye gitti. Bir zaman sonra suikast teşebbüsleri ve sıla hasreti Paşa'yı İstanbul'a dönmeye razı etti fakat oğullarının itirazları ve Jöntürk kongresi toplamak istediklerini bir beyanname ile duyurmaları gibi sebepler buna mani oldu. Mısır'da hidivle araları açıldığı için Paşa önce oğullarını Avrupa'ya göndermiş, sonra kendisi de İskenderiye yoluyla Paris'e gitmiştir. Paris'in havasına bir türlü uyum sağlayamadığı ve biraz da ucuz yaşamak için orada uzun müddet kalmaz ve Korfu'ya geçer. Korfu'da çok ağır hastalanan Paşa'nın hayatından doktorlar ümidini keserler. Sultan Abdulhamîd İstanbul'a dönmesi için tekrar ısrarla haber gönderir, Paşa çok sert bir ret cevabı vererek dönmeyeceğini söyler. Bunun üzerine Abdulhamîd Yunan hükümeti nezdinde girişimlerde bulunarak Paşa'yı Korfu'dan çıkarır. Bilahare Paşa'nın idamına hükmedildiği gazetelerde resmen ilan edilir. Paris'e dönen Paşa bir aralık kış münasebetiyle Brüksel'e nakledilir. Orada tekrar ağırca hastalanınca Sultan Hamîd onu özel bir trenle İstanbul'a getirtmek ister. Paşa da dönmeyi ister lakin oğulları onu ikna ederek 1 Ocak 1903'te bir beyanat verdirirler, bir rivayete göre de onun adına verdikleri bir beyanatla burada ölmeyi tercih ettiğini duyururlar. Mahmûd Celaleddîn Paşa 1320/17 Ocak 1903'te vefat eder. Bu vefat Jöntürkler arasında büyük teessürler uyandırmış, Avrupa'da yayımlanan bütün gazeteler de uzun makalelerle bu teessürü izhar etmişlerdir. Hatta Ahmed Rıza Bey, Paşa'nın geçici kabri başında söylediği nutukta, "Memleketimizde birleşmeyi ümit ederken bir gün böyle bir kabristanda toplanacağımız ve bu na'aş-ı hürriyet-nakşın karşısında kemâl-i ihtirâmla saf bağlayacağımız hâtırımıza gelmezdi" demiştir (Ceylan 2003:17). Ölümünden bir hafta sonra yayımlanan gazetelerde şu ilan neşredildi: "Bundan evvel Avrupa'ya firâr etmiş olan Dâmâd Mahmûd Paşa'nın hakkında usûlen icrâ kılınan ta'kîbât-ı adliye netîcesinde lâhık olan hüküm mûcibince rütbe ve nişânı ref' ve nez' olunmuş olduğu hâlde bu kerre Brüksel'de vefâtı vukû'una mebnî na'şının pederinin makberesi yanına defn olunmak üzere Dersa'âdet'e nakl ve irsâli hakkında hâriciye nezâret-i celîlesinden Paris sefâret-i seniyyesine teblîgât icrâ kılınmışdır" (İnal 1988. 59). Fakat oğulları cenazeyi İstanbul'a göndermeyi reddederler. Cenaze Paris'te Pere-Lachaise Mezarlığı'na gömülür. II. Meşrutiyet'ten hemen sonra oğlu Sabahaddîn Bey, 1909'da İstanbul'a dönerken babasının kalan kemiklerini yanında getirmiş, büyük bir kalabalıkla vapurdan alınmış, pek gösterişli bir merasimle Eyüp'te Bostan İskelesi'nde Hüsrev Paşa Dairesi'nde pederinin kabri civarına defnedilmiştir.

Mahmûd Celâleddîn Paşa'nın Kuruçeşme'deki yalısı, Tophanelioğlu'ndaki konağı ve Pendik'teki köşkü devrinin irfan ve sanat mahfillerinin önde gelenlerindendi. Devrin önemli şair ve aydınlarından Hoca Hayret Efendi, Hersekli Ârif Hikmet, Üsküdarlı Tal'at, Üsküdarlı Sâfî, Hüseyin Dâniş, Paşa'ya Âsaf mahlasını veren Manastırlı Fâik Bey onun encümeninde yer alır, şiir sohbetleri ve edebî muhavereler yaparlardı. Yazdığı şiirleri Hazîne-i Fünûn, Mecmû'a-i Edebiyye, Hamiyet, Resimli Gazete gibi dergilerinde "Dâmad Mahmûd, M. Âsaf ve Âsaf" imzasıyla neşretmiştir. Manzumeleri arasında birçok şaire nazireler bulunan Âsaf'ın, kasidelerde Nef'î'nin, vatani manzumelerde Nâmık Kemal'in, hikemi ve sosyal içerikli şiirlerde Ziyâ Paşa'nın, âşıkâne tarzda ise Leskofçalı Gâlib ve Manastırlı Fâ'ik Bey'in tesirinde kaldığı görülür (Ceylan 2003: 20). İnal, onun şahsiyetini ve şiirini şöyle değerlendirir: "Mahmûd Paşa merhûm nâzik, dil-nevâz, kadir-şinâs, sühan-perdâz, nüktedân bir zât-ı irfân-simât idi. Âsaf mahlasıyla üstâdâne şi'ir söyledi (1988: 60). Halidiye şeyhlerinin büyüklerinden Feyzullah Efendi'ye intisap etmiş olan Âsaf'ın Dîvân'ında bazı dinî muhtevalı şiirler de görülmektedir. Âsaf Türk edebiyatının tampon bölgesi olan XIX. yüzyılda yetişmiş, mahallileşme cereyanından hemen hemen hiç etkilenmeden fakat harc-ı âlem fikir unsuru ile manzumeler vücuda getirmiş, şiirden tat alan bir Paşa olarak kendine has bir encümeni olan, hayatının son demlerini vatandan uzak ve bilfiil siyasi mücadeleler içinde geçirmiş son divan şairlerimizden biridir (Ceylan 2003: 25). Avrupa'da bulunduğu sıralarda gazetelerde özellikle Osmanlı gazetesinde yazdığı onlarca yazısı - ki bunların bir kısmı keskin eleştiri yazılarıdır - bulunmaktadır.

İDDAA***İDDAA***İDDAA***BAHİS***YORUM***KUPONLAR*** (24

ŞERİF MARDİN: The Genesis of Young Ottoman Thought, A Study in the Modernization of Turkish Political Ideas ( — Yeni Osmanlı düşüncesinin meydana gelişi, Türk Siyasi fikirlerinin modernleşmesi hakkında bir inceleme); Princeton, N. J., Princeton University Press, 1962; X + 456 s.

Kaliteli modeller, camdan üretilir. Cam, sağlıklı olması yönüyle mutfakta her alanda olduğu gibi burada da sıklıkla tercih edilir. Cam, neredeyse tamamen geçirimsiz bir materyaldir. Kanserojen madde içermez ve üretmez. Cam kaplarda muhafaza edilen baharatların içine kimyasal madde karışmaz. Camdan yapılan modeller, hem sağlıklı olması hem de saydam olması sebebiyle sıkça tercih edilir. İçindeki ürünün görülebilmesi, kullanıcıların tercih sebebidir. Fakat cam baharatlıkları doğrudan gün ışığı alan yerlerde tutmamak gerekir. Baharatlar ışığa ve ısıya maruz kaldığında bozulabilir. Eğer mutfağınız çok güneş alıyorsa tezgâh üstü baharatlık modellerinizi camdan yana tercih etmeniz önerilmez. Cam modelleri dolapta saklarken tezgâh üstünde veya tezgâh üstü baharatlık rafında bulunan modelleri seramik veya porselen gibi ışığı geçirmeyen malzemelerden üretilmiş olmasını tercih edebilirsiniz.

307, 309, 321, 323, 324, 325, 339, 343, 349

Watford 2-0 3-1 MS
221 İNCL Reading West Ham 2-0 3-1 MS
222 İNCL Stoke City Sheffield United 0-0 2-0 MS
223 İNCL Wigan Millwall 0-0 2-0 MS
224 İN1 Bristol City Barnsley 0-0 0-0 MS
225 İN1 Chesterfield Huddersfield 0-0 2-1 MS
226 İN1 Doncaster Brentford 0-0 0-0 MS
231 İN1 Hartlepool Tranmere 0-0 0-1 MS
232 İN1 Hull City Torquay 0-0 2-0 MS
233 İN1 Luton Swindon 2-1 3-1 MS
234 İN1 Milton Keynes Dons Port Vale 0-0 1-1 MS
235 İN1 Peterborough Bradford 2-0 2-2 MS
236 İN1 Sheffield Wednesday Blackpool 1-0 3-2 MS
241 İN1 Stockport Colchester 1-1 1-2 MS
242 İN1 Walsall Bournemouth 1-1 1-2 MS
243 İN1 Wrexham Oldham 0-0 1-0 MS
244 İN2 Boston Utd Grimsby Town 1-0 1-1 MS
245 İN2 Bury Bristol Rovers 0-1 1-1 MS
246 İN2 Darlington Yeovil 1-0 2-1 MS
251 İN2 Leyton Orient Cambridge 0-0 1-1 MS
252 İN2 Mansfield Oxford 0-2 1-3 MS
253 İN2 Notts County Kidderminster 0-0 1-3 MS
254 İN2 Rushden Northampton 1-1 3-2 MS
255 İN2 Scunthorpe Cheltenham 1-0 4-1 MS
256 İN2 Shrewsbury Macclesfield 0-0 0-1 MS
261 İN2 Southend Lincoln 0-0 1-1 MS
262 İN2 Swansea Rochdale 0-1 2-2 MS
263 İN2 Wycombe Chester City 1-1 4-2 MS
264 RUS Lokomotiv Moscow Tom 1-0 2-0 MS
265 RUS Spartak Moscow FC Moscow 0-1 0-2 MS
266 İKP Aberdeen Hibernian 2-0 3-0 MS
311 İKP Celtic Dunfermline Athletic 1-0 6-0 MS
312 İKP Hearts Inverness C.T.

- 0-0 9'
362 FR1 Bordeaux St Etienne - 0-0 9'
363 FR1 Marseille Lens - 0-0 9'
364 FR1 Metz Rennes - 0-0 9'
365 FR1 Nantes Caen - 0-0 9'
366 FR1 Nice Strasbourg - 0-0 9'
411 FR1 Sochaux Bastia - 1-0 9'
412 İS1 Barcelona Athletic Bilbao - 0-0 4'

Maçlar böyle giderse kazanıyorum
SON 10 DK Panathinaikos gooooooooolll atmalı