Düşünülecek olursa, bahis konusu Abgar Efsanesinin de, ancak lll
Yunanistan’ın Anadolu’da mağlûp olması ve Mudanya Mütarekesi' nin (11 Ekim 1922) imzasiyle, Sèvres Andlaşması ve ona bağlı olan Bonin-Venizelos Anlaşması kendiliğinden düşüyordu. Buna rağmen şeklî de olsa bir fesih gerekiyordu ve yeni Bononi Kabinesinde Dışişleri Bakanı olan Schanzer, 8 Ekim 1922’de Roma’daki Yunanistan elçisi Metaxas’a, İtalya’nın, Bonin-Venizelos Mutabakatı'nı fesh edilmiş telâkki ettiğini bildirdi. Ancak İtalyan Bakanı. İtalya’nın, adaları Yunanistan’a devrettiği takdirde Türklerin intikamına mâruz kalacaklarını ve şimdi bu adaların “İtalya himâyesinde” bulunduğunu da ilâve etmişti[].
Yatırım Bonusu: Yatırım Şartsız Deneme Bonusu Veren Siteler
İtalya, Mihver Devletleri İttifakı ile Birinci Dünya Savaşından önce olduğu gibi gene Almanya tarafında yer alınca, Ege ve Adalar mes’elesi Avrupa siyasetinde ön plâna geçmiş ve arkasından da İkinci Dünya Savaşı gelip çatmıştı. Bu sıralarda tarafsızlığını ilân etmiş olan Türkiye’nin herhangi bir teşebbüsü olmadığı halde, ilim muhitlerinde, Rodos ve 12 Ada üzerinde Türkiye’nin de söz sahibi olduğu belirtiliyordu. Meselâ, 1940’da Paris Hukuk Fakültesinde müdafaa ettiği Le Statut du Dodècanèse en droit international adlı doktora tezinde S. Roussos, gelecek barış konferansında 12 Ada’da 3 devletin, yâni Türkiye, İtalya ve Yunanistan’ın hak iddia edebileceklerini açıklayarak “Türkiye, hukukî ve stratejik deliller göstererek İtalya’nın bu adalardan çekilmesini istiyebilir” demekte idi[].
Bununla beraber Tittoni-Venizelos Mutabakatı hiç bir bakımdan tatbik edilmek şansına nâil olmadı. Zirâ, eskiden beri İtalya’yı Rodos ve 12 Ada’dan çıkarmak gâyesini güden İngiltere ve bilhassa devrin İngiliz Başkanı Lloyd George, Osmanlı barışı hazırlanırken Rodos ve 12 Ada'yı tamamiyle Yunanistan’a bırakmak için çalıştı ve A. B. D. Senatosu da 17 Mayıs 1920’de, Kuzey Epir, Anadolu sahilleri (İzmir - Aydın) ile birlikte Rodos ve 12 Ada’nın Yunanistan’a verilmesini uygun buldu[]. Bu vaziyette İtalya için, kâğıt üzerinde kalan bu Mutabakatı fesh etmekten başka yol kalmamıştı ve yeni Giolitti Kabinesinde Dışişleri Bakanlığına getirilen Kont Sforza, Tittoni-Venizelos Mutabakatı’nın 7. maddesine dayanarak, 22 Temmuz 1920’de Yunan elçiliğine verdiği bir nota ile anlaşmayı fesh ettiğini bildirdi.
Yatırımsız Bonus Veren Siteler: Güvenilir Seçenekler ⚡️
Ouchy andlaşmasının 2. maddesine göre, İtalya’nın adalardaki durumu “harb işgali” halinden çıkıp “rehine olarak işgâl” halini almıştı. Fakat İtalya, Trablus-garb’teki Türk kuvvetlerinin tamamen çekilmediği bahanesiyle Rodos ve 12 Ada’yı henüz iâde etmeden Balkan Harbi patlak vermiş ve Yunanistan, Nikarya (17 Kasım 1912), Midilli (20 Aralık) ve Sakız adalarını ele geçirdiği gibi, 13/14 Mart 1913 gecesi Meis’te başlıyan bir isyan hareketinden faydalanarak buraya da kuvvet sevketmek suretiyle adayı hâkimiyeti altına almıştı. Bu yüzdendir ki, Yunanistan’ın adalar üzerindeki iddiası, Balkan savaşına son vermek için Londra’da başlıyan müzakerelerde Ege Adaları’nın hep birlikte mütalâa edilmesi gerektiği ve bu adaların, Büyük dev-letlerin nezaretinde tarafsızlaştırılması görüşünü doğurdu. Bu da, İtalya’nın, adaların tahliyesini geciktirmesi, hattâ adalar karşılığında kendisine başka menfaatler sağlanmasını istemesi için güzel bir fırsat oldu. Esâsen Ouchy andlaşması ile Türkiye ile İtalya arasında savaş durumu sona ermiş ve dostane münasebetler başlamıştı. O kadar ki, Çatalca muharebeleri başladığında, Bulgarların İstanbul’u ele geçirmeleri ihtimaline karşı 17/18 Kasım 1912 gecesi Osmanlı başkentine çıkartılan 2.250 kişilik Alman, Fransız, İngiliz, Rus, Amerikalı ve Avusturyalılardan mürekkep kuvvet arasında, 100 İtalyan subay ve eri de bulunuyordu[].
Osmanlı Hariciye Nâzırı ve murahhasının bu cevaplarından, İtalya’yı ve Yunanistan’ı olduğu kadar diğer Avrupa devletlerini de meşgul eden bir mes’ele haline gelmiş bulunan Rodos ve 12 Ada durumunun İstanbul hükümetince ne kadar küçümsendiği anlaşılmaktadır. Bu sırada Sait Paşa hükümetinin istifası (16 Temmuz 1912) ve yerine kurulan Gâzi Ahmed Muhtar Paşa kabinesinin, Said Halim Paşa’yı geri çağırması üzerine Lozan’daki müzakerelere bir sure için ara vermek mecburiyeti hasıl oldu. Nihayet yeni Osmanlı hükümetinin seçtiği, orta-elçilerden Mehmed Nâbi ile Rumbeyoğlu Fahreddin, 12 Ağustos’ta Lozan civarındaki Caux’ya vardılar ve ertesi 13 Ağustosta görüşmelere tekrar başlandı. İtalya Başbakanı Giolitti, delegelerine, müzakereleri çıkmaza sürüklemelerini, meselâ Adalar’ın mukadderatının tâyini için plebisit yapılmasını teklif etmelerini bildirmişti. Türk heyeti, savaş haline derhal son vermek için bir modus vivendi bulunmasını isteyince, İtalyanlar Afrika’daki Osmanlı kuvvetleriyle Adalardaki İtalyan kuvvetlerinin karşılıklı olarak geri çekilmesini teklif ettiler. Giolitti ise, Türkler Afrika’daki kuvvetlerini çekmeyince, İtalyanların Rodos ve 12 Ada’yı tahliye edemiyeceğini bildirdi ve 25 Ağustosta Torino’da toplantıya çağırdığı delegelerine son talimatı verdi. Buna göre, Türkiye tek taraflı olarak adalar halkına bazı imtiyazlar tanımalı ve İtalya’nın beynelmilel bir mükellefiyet karşısında kalmaması için, bu imtiyazlar, andlaşma metninde yer almamalıydı[].
Kayıt Bonusu Veren Siteler: Yeni Kullanıcılar Kazanıyor. ⚡️
İtalyan Barış Andlaşması’nın imzalanmasından sonra, Rodos ve 12 Ada’daki İngiliz askerî idaresi 1 Nisan 1947’de yerini Yunan askerî idaresine bıraktı ve andlaşmanın tasdik edilmesinden sonra da Yunanistan bu adaları "Oniki Ada" (Dodekanes) adını verdiği bir idarî bölüm halinde kendi topraklarına kattı. Yunanistan’ın yüzyıllık emeli, kuvvetli hamilerinin himmetleriyle bu suretle gerçekleşirken, 1523’ten bu yana, 389 yıl adalarının efendisi ve 35 yıl da işgâl altında veya İtalyan teb’ası olarak yaşamış olan Rodos ve İstanköy türkleri, yeniden tâbiiyet değiştirmek veya öz-topraklarını terk etmek gibi ikisi biribirinden acıklı sonuçlara varan bir yol kavşağına gelmiş bulunuyorlardı[].
Görülüyor ki, bu beyannâmede İtalya’nın Rodos’u hâkimiyeti altına aldığına dair herhangi bir ifade mevcut olmayıp, devamlı hükümranlık Türkiye’ye âit olmak üzere müphem bir ihtiyatkârlıkla, işgâl hakkından, geçici bir işgalden söz ediliyordu. Halbuki diğer adalar halkına hitaben yayınlanan beyannâmelerde ise, Osmanlı hâkimiyetinin sona erdiği, yâni hâkimiyetin İtalya’ya geçtiği belirtiliyor ve halka siyasî muhtariyet bahş ediliyordu. Meselâ, Amiral E. Presbitcro tarafından 12 Mayıs 1912’de Kilimli (Kalimnos)’de yayınlanan beyannâmede, “Osmanlı hükümetinin hükümranlığı tamamîyle sona ermiş olduğu için adanın hiç bir yerinde Türk bayrağı çekilemiyeceği” emr ediliyor ve sivil idare, İtalyanların nezaretinde çalışacak olan mahallin belediye meclisine bırakılıyordu[]. Nihayet, Rodos ve 12 Ada’nın işgâlinin tamamlandığı 20 Mayısta gene Ameglio tarafından neşr olunan ikinci beyannâmede de, Türk kuvvetlerinin uzaklaştırıldığına işaret ve halka, sükûnet ve emniyet kendi işleriyle uğraşmaları tavsiye edildikten sonra, “daima, medeniyetin ve ilerle-menin sembolü olmuş ve bundan böyle de olacak olan himayemiz altında emin ve mutmain olarak bir araya geliniz” deniliyordu[]. Burada himaye (protezione) terimi, umumî mânada kullanılmıştı ve İtalyanların adalarda yerleşmek gâyelerinin ifadesi olduğu kadar, yerli halkın hislerini okşamak gâyesini de taşıyordu. Nitekim Gnl. Ameglio Rodos’taki mahallî meclise (Demogerondia) giderek, “Rodos’a çıkarken karşımda 30.000 düşman bulacağımı sanıyordum, halbuki şimdi 30.000 çok samimî dost arasında, Grekler arasında bulunuyorum” diye hitap ediyor ve Metropolit’i ziyaretinde de, “Sizi kat’iyetle temin ederim ki, İtalya’nın muvakkaten işgal ettiği adalarınız, Türk-İtalyan savaşının sonunda muhtar bir idareye sahip olacaklardır. Bunu size, bir asker ve bir hrıstiyan olarak söylüyorum ve sözlerimi Incil’deki sözler gibi telâkki etmenizi rica ederim” demekten çekinmiyordu[]. Buna rağmen Ameglio, adalarda İtalya’nın hükümranlığına delâlet eden bir adım daha atarak, ikinci beyannâmesinden çok geçmeden, 22 Mayıs’ta bir emirnâme ile Osmanlı Reji (Tekel) idaresine son vererek yerine İtalyan Monopol’unu ikame etmişti.
Bonus Veren Bahis Siteleri 2025
Osmanlı İmparatorluğu, idaresi altına aldığı geniş ülkelerde, bu bölgelerin hususiyetlerine göre merkeziyetçilikten uzak, farklı bir idare tarzı uygulamakta olduğu için, Rodos ve 12 Ada’da da, diğer adalara veya sancaklara benzemiyen özel bir sistem tatbik etmişti. Fetihten sonra Kanunî Süleyman, 1523’te neşrettiği bir fermanla, harben alınan Rodos ve İstanköy müstesna olmak üzere diğer “10” adaya idarî, mâlî, hattâ adlî imtiyazlar tanımıştı[]. Şöyle ki: Adaların idaresi, halk tarafından bir yıl için seçilen ve umumiyetle 12 üyeden müteşekkil bulunan Demogerondia denilen mahallî bir meclise bırakılmıştı. Bu meclisin başkanı Demogeronte unvânını taşıyordu ki, bir nevi Belediye Reisi veya Şehir Kethüdası demekti. Her adaya, geliriyle mütenasip yıllık muayyen bir vergi tesbit edilmişti ve bu vergiye Maktû denilmekteydi. Maktû vergi, Kanunî’nin Rodos'ta, tesis ettiği cami, imaret ve medreseden müteşekkil vakfına tahsis edilmişti ve yıllık tutarı 584.161 akçe olup adalara tevzii şöyle idi :[]